Kesilen Fatura Tahsil Edilmezse Ne Olur?

Here you can read this post in these languages:

Ticari hayatta en başta gelen faaliyet doğal olarak satış yapmak. Müşterinizi buldunuz, ürününüz hakkında kendisini ikna ettiniz ve satış gerçekleşti. Bu aşamadan sonra ürünün teslimi (mal veya hizmetin verilmesi) ve faturanın düzenlenmesi ile devam eden süreç ancak o faturanın tahsilatı ile neticelenebilir. Her zaman tüm faturalarını tahsil edebildiğini söyleyen kaç işletme vardır bilemeyiz ancak hemen hemen her işletmenin tahsil edemediği faturaları bulunmaktadır.

Tahsil edilemeyen faturalar hem işletmenin nakit akışını etkilemekte hem de hukuki ve vergisel sonuçlar doğurmaktadır. Müşterinizin ödemediği faturalar sebebi ile şirket kendi borçlarını ödemekte zorlanabilir, mal aldığı tedarikçiler ve belki de personellerine karşı itibarı zedelenebilir. Olumsuz sonuçlarla uğraşmamak için işletme ortakları sermaye ilavesi yapmak durumunda kalabilecekleri gibi dış kaynaklardan yararlanarak da bu dönemi aşmaya gayret edebilirler. Hangi yöntemi seçeceklerine karar verebilmek için tahsil edemedikleri faturanın ne olacağını bilmek veya olabilecekleri öngörmek gerekmektedir. Hukuki boyutu işin uzmanlarına bırakarak, vergisel boyuttaki detaylara bakalım.

Vergisel boyut

Bir faturanın vergisel etkisini en basit olarak 2 parçada düşünebiliriz; Gelir-Kurumlar Vergisi ve KDV. Türk Vergi Kanunları ve uygulamalarına göre çoğunlukla faturayı düzenlediğiniz anda gelir elde etmiş olmaktasınız. Bu geliri, bir şahıs işletmesi iseniz o döneme dair Gelir Vergisi Beyannamesi’ne; Limited veya Anonim Şirket iseniz de Kurumlar Vergisi Beyannamesi’ne ilave etmeniz gerekecektir. Faturanın bir de KDV’si var ve düzenlendiği ayın beyannamesine dahil edilmeli. Bu faturanın ait olduğu döneme ilişkin olarak 2 vergi beyannamesi düzenlenirken, vergisel açıdan faturasının tahsil edilip edilmediği ile ilgilenilmez. Farklı ülkelerdeki uygulamalara baktığımızda ise beyannameler hazırlanırken tahsilat esaslı olarak faturaların dikkate alınmasının gerekli olduğu düzenlemeler görmekteyiz.

Müşterinin fatura tutarını ödemediği durumlarda öncelikle karşımıza çıkan konu KDV’dir. Her ayın 27. günü bir önceki aya ait faturaların toparlanıp beyannameye girmesi gerekmektedir. Etkisinin kolaylıkla anlaşılması açısından sadece 10.000 TL + %18 KDV’lik bir fatura kestiğimizi düşünelim ve başka da hiçbir işlemimiz olmadığını varsayalım. İlgili faturayı tahsil etmemiş olsak dahi (KDV’sini de tahsil etmedik tabii) o ayın beyannamesine yazıp KDV rakamını (1.800 TL) Vergi Dairesi’ne bizim kendi kasamızdan ödememiz gerekiyor. Tek başına bu uygulama bile işletme sahiplerini nakit yönetimi açısından zorlamaktadır. Müşteriden almadıkları KDV’yi kendi ceplerinden ödemek durumundadırlar. Oysa ki karşı taraf ödemesini yapmadığı faturayı muhasebe hesaplarına kaydederek 1.800 TL’lik KDV tutarını kendi ödemesi gereken KDV’den düşebilmektedir. Böyle örneklerde faturayı kesen kendisine zorluk yarattığı gibi karşı tarafa da geçici bir fayda sağlamış durumdadır.

Ödenmeyen faturanın Gelir-Kurumlar Vergisi açısından etkisi ise üçer aylık beyanname verme dönemlerinde ortaya çıkmaktadır. Çoğunlukla faturanın düzenlendiği an itibari ile gelirin kazanıldığı kabul edildiğinden o faturanın isabet ettiği ilk üçer aylık dönemde beyannameye dahil edilip üzerinden vergi hesaplanması gerekecektir. Yine sadece 10.000 TL + KDV’lik bir fatura kestiğimizi düşünelim ve başka da hiçbir işlemimiz olmadığını varsayalım. Limited veya Anonim Şirket isek 10.000 TL’nin %22’si tutarında Kurumlar Vergisi hesaplamamız ve bu hesapladığımız 2.200 TL’yi de nakit olarak ödememiz gerekiyor. KDV’de olduğu gibi Gelir-Kurumlar Vergisi’nde de karşı taraf ödemediği faturayı muhasebe hesaplarına kaydederek kendi faaliyetlerinin sonucu olarak hesaplayacağı vergiden indirebilmektedir.

Hiç tahsil edilemezse

Vergisel açıdan faturanın tahsiline kadar yaşanan olumsuz etki, ilgili faturanın hiç tahsil edilemediği durumlarda ise hukuki tarafta gerekli işlem başlatılması şartına bağlı olarak telafi edilmekte. Hukuki boyuta taşındığının göstergesi olarak da tartışmasız kabul edilecek işlem borçlu nezdinde başlatılacak icra takibidir.

Yukarıdaki örneğimizde kullandığımız 10.000 TL + %18 KDV’lik fatura 11.800 TL olarak alacaklar listesinde bulunuyordu. Bu fatura için önce 1.800 TL KDV daha sonra ise 2.200 TL Kurumlar Vergisi ödenmişti. Bu faturanın tahsil edilememesi sonrasında hukuki tarafta icra takibine geçmekle birlikte 11.800 TL’yi muhasebe kayıtlarımızda ‘Şüpheli Alacak’ olarak sınıflandırıyoruz. Daha önce gelir yazdığımız 10.000 TL’yi bu sefer de gider yazabilmekteyiz. Şubat 2019’daki düzenleme ile birlikte eski yıllarda telafisi mümkün olmayan KDV’yi de artık lehimize düzeltme şansımız var. Başta ödenen 1.800 TL’lik KDV’yi icra takibine geçtiğimiz ayın beyannamesinde ilgili satıra girerek o ayki ödememiz gereken KDV’den düşebiliyoruz.

Her ne kadar, düzenlediğimiz faturanın tahsilinin beklendiği sürede vergi ödemeleri için ortaya çıkan nakit ihtiyacının etkisini yok sayamasak da geçmiş yıllarda telafisi mümkün olmayan cepten ödenen KDV konusu Şubat 2019’da çözümlendi. Artık gerekli hukuki işlemi başlattığımız taktirde vergisel tarafta kendi kasamızdan ödediklerimizin başlıcalarını telafi edebildiğimiz bir ortam mevcuttur diyebiliriz. ÖTV gibi daha özellikli vergilerin etkisi ise işletmenin üstünde kalan yük olmaya devam etmektedir.

Recent Articles

Related Posts

BİR YORUM BIRAK

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz