Kodluyoruz Derneği, Türkiye’de teknoloji sektöründe kariyer hedefleyen gençlere teknoloji okur yazarlığı ve üretimi alanında eğitimler veren bir kuruluş. Dünya çapında yazılımcılar yetiştirmeyi ve ülkemizi teknoloji üretim merkezi haline getirmeyi hedeflemektedir. Bu amaç doğrultusunda yalnızca eğitim vererek değil yaptığı araştırmalar ve analizlerle yazılım sektörüne destek veriyor. Sektörde sıkça karşılaşılan sorunları ve ihtiyaç haritasını ortaya çıkararak sektördeki firmalara ve bu sektörü hedefleyenlere bir bakış açısı kazandırmayı hedefliyor.
Kodluyoruz’un misyonu çerçevesinde yayımlanan rapor yazılım sektörünün iş gücü yapısını ve yetkinliği ortaya çıkarıyor. Bu sayede hem sektörün ihtiyaçları hem de bu sektöre hizmet edeceklerin yetiştirilmesinde nelere ihtiyaç olduğu da ortaya çıkmış oluyor. Bu değerlendirmeyi yaparken hem talep kısmından (firmalar) hem de arz kısmından (gençler ve akademisyenler) görüşler bir araya getiriliyor ve tarafsız bir rapor olması amaçlanıyor.
YASED’in (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) 2014 araştırmasına göre bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründeki 1 birimlik büyüme, Türkiye ekonomisinde 1,8 birimlik büyümeyi tetikleyecek olması, sektörün yüksek çarpan etkisini ortaya koymaktadır. Yazılım sektörü dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir potansiyele sahip ve bu potansiyeli de hızla arttırmaktadır. Genç nüfusuyla Türkiye, sahip olduğu potansiyeli değerlendirerek bir teknoloji üretim merkezi haline gelebilir ve sektördeki büyümenin yüksek çarpan etkisi sayesinde de ekonomik ve toplumsal kalkınmayı sağlayabilir.
Yazılım sektörünün istihdam ihtiyacı ve potansiyeli
Dijital teknoloji hizmetleri sektöründe bilgisayar programcılığı (yazılım) en hızlı istihdam artışı sağlayan sektör olmuştur. Bu sektörde yıllık ortalama istihdam artışı 2004 – 2015 döneminde %19’dur. Sektördeki bu büyüme istihdamı arttırdığı gibi, alandaki yetenek ve yetkinliklerin ihtiyacını da arttırmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dijital dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşümün başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için insan kaynağı en önemli unsurdur. Yazılım sektöründeki istihdam ihtiyacı hakkında fikir sahibi olabilmek için Türkiye’de toplam istihdam içindeki bilişim teknolojileri personeli oranı ile OECD ülkelerini karşılaştıralım. 2016 yılında Türkiye’de bilişim teknolojileri uzmanlarının toplam istihdam içindeki oranı %1.06 düzeyindedir. Bu oran OECD ülkelerinde ortalama %3.64’tür. Bu ülkeler arasında en yüksek orana sahip ülke ise %6.24 ile Finlandiya’dır. Bu istatistikler göz önüne alındığında Türkiye’de bilişim sektöründeki istihdam oranlarını arttırması gerektiğini söyleyebiliriz. Ülkemizdeki bu açığı doldururken aynı zamanda iş gücü niteliğini de arttırmalıyız. Türkiye’nin dünyadaki dijital dönüşüme ayak uydurmasında hatta öncü olmasında en büyük etkenlerden biri bu olacaktır.
Türkiye’de teknoloji sektörü uzmanlarının yaklaşık %47’si İstanbul’da, %33’ü Ankara’da çalışmaktadır. Yazılım üreten firmaların %35’i teknoloji geliştirme merkezlerinde yer almaktadır. Bu oranlara bakarak ülkemizde yazılım sektörünün büyük çoğunluğunun ülkemizin en büyük şehirlerinde yoğunlaştığını görebiliriz. Yazımızın giriş kısmında da değindiğimiz gibi bilişim teknolojilerinin yüksek çarpan etkisi ülkenin ekonomik ve toplumsal kalkınmasına doğrudan katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla yazılım sektöründeki gelişmeler, ülkenin işsizlik oranında da önemli bir azalma sağlayabilir.
Yapılan araştırmalar Türkiye’de bilgisayar bilimlerinin farklı alanlarından 100 bin civarında uzman personel açığı (yazılımcı, büyük veri analisti, güvenlik uzmanları, ağ uzmanları vd.) olduğunu göstermektedir.
Kodluyoruz’un araştırmasına katılan 250 firmanın cevaplarıyla hazırlanan, yetenek açığı en fazla olan platformlar ve yazılım dilleri şu şekilde:
Yazılım sektörünü hedefleyen gençlerdeki işsizliğin analizi
TÜİK 2017 verilerine göre Türkiye nüfusun %16,1’ini gençler (15 – 24 yaş) oluşturmakta, bu da yaklaşık 12 milyon nüfusa karşılık gelmektedir. Gençlerde işsizlik oranı 2016 yılında %19,6 iken 2017 yılında %20,8’dir. TÜİK verilerine göre Ekim 2018 itibarıyla 15 – 24 yaş arası gençlerde işsizlik oranı %22,2 olarak ölçülmüştür.
Araştırmaya katılan 250 şirket, Türkiye’de teknoloji sektöründeki yetenek açığı seviyesini 100 üzerinden 75,9 olarak puanlamıştır. İŞKUR kayıtlarına göre en çok işsiz bulunan 20 üniversite bölümü arasında 10. sırada 6.381 işsizle Bilgisayar Programcılığı bölümü bulunuyor. Bilgisayar Teknolojileri ve Programlama bölümü de 5.133 işsizle 13. sırada gelmekte. Sektördeki yetenek açığı ve bu açığı kapatması gereken bölümlerdeki işsizlik verileri göz önüne alındığında arz – talep dengesizliği kendini açıkça göstermektedir.
Teknolojinin büyük bir hızla adeta katlanarak gelişmesi ile yeni yetkinliklere olan ihtiyaç artıyor. Eğitim sektörü de bu gelişmeleri takip etmede yetersiz kaldığından bu sektörü hedefleyen gençlerin işsiz kalmasına sebep oluyor. Kodluyoruz’un araştırmasında şirketlerin personel ihtiyacını karşılamak için aradıkları çalışan profilleri şu şekilde sıralanmış:
Grafikten de anlaşılacağı üzere şirketler işe alırken çoğunlukla yetişmiş tecrübeli eleman arıyorlar. Hal böyleyken yeni mezun ve tecrübesiz gençlerdeki işsizliğin artması gayet doğal. Ek olarak yazılım sektörünün büyük şehirlerde yoğunlaşması, gençleri büyük şehirlere göç etmeye veya yaşadığı çevredeki iş olanaklarına yönelmeye zorluyor. Araştırmaya katılan şirketlerin şehirlere göre dağılımı şu şekilde:
Ayrıca 2016 yılı itibarıyla gençlerin yurtdışına göç etmeye başladığı görülmektedir. “Beyin göçü” olarak tanımlanan bu dalgada yurtdışına giden meslekler arasında ilk sırayı yazılım ve bilgisayar mühendisleri almaktadır.
Dijital dönüşüm ve teknolojik gelişmelerin sonucu
Otomasyon ve yeni işler
Yapay zeka, robotik ve diğer akıllı otomasyon biçimleri hızlı bir şekilde ilerlemekte ve gelişmekte. Sektörde üretkenliği artırarak yeni ürün ve hizmetlerle ekonomiye büyük katkı sağlamaktadır. Temel yazılım paketleri, hesaplamalar ve öğrenme algoritmaları gibi uygulamaları bünyesinde barındıran yazılım sektörü otomasyondan en çok etkilenecek sektörler arasındadır. Dolayısıyla yapay zeka ve robotik uygulamalarından en üst düzeyde fayda sağlanırken, bu teknolojilerin insan üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirmek için önleyici politikalar geliştirmelidir. Bu da yeni mesleklerin, iş kollarının, sosyal girişimciliğin ve bilgi ekonomisinin gelişmesi ile mümkün olabilir.
Türkiye OECD ülkeleri arasında bilgisayar kullanımında ortalamanın gerisinde (%40) kalmıştır. Benzer olarak elektronik yazılım kullanımında OECD ortalamasının altında kalarak (%20) en düşük seviyede yer almıştır. Bunların yanında dijital araçların kullanım hızı da ülkelere göre değişiklik göstermekte: OECD ülkelerinden Danimarka, İsveç ve Hollanda’nın aralarında olduğu bir grup ülkede dijital araçları ve yazılım programlarını kullanma oranı çok yüksekken Yunanistan, Şili ve Türkiye’nin de aralarında olduğu ülkeler bilgi teknolojileri kullanımında çok geride kalmaktadır.
2017 yılında McKinsey Global Institute tarafından hazırlanan raporda, 2030 yılına kadar 75 milyondan 375 milyona kadar çalışanın meslek değiştirmesi ve istihdam edilmeleri öngörülmektedir. Genel olarak teknolojiye yapılan harcamanın 2015 – 2030 yılları arasında %50’den fazla bir oranda artacağı öngörülmektedir. Söz konusu bu artışın bilişim teknolojileri ve yazılım alanında olacağı tahmin edilmektedir.
Geleceğe nasıl hazırlanabiliriz?
Şu anda tüm dünyada yaşanan dijital dönüşüme ayak uydurabilmek ve daha önemlisi bu dönüşümde öncü olabilmek için öncelikle sektörün ihtiyaçlarının çok iyi şekilde belirlenmesi daha sonra bu alandaki tüm paydaşlarla (sektördeki firmalar, gençler, eğitim kurumları ve sivil toplum kuruluşları) birlikte hareket edilerek bu alanlardaki eğitimin niteliğini en üst seviyeye getirmeliyiz. Örneğin araştırmaya katılan şirketlerin verdiği cevaplara göre 5 yıl içinde eleman açığı büyümesi beklenen platformlar şu şekilde sıralanmış:
Bu grafiğe baktığımızda önümüzdeki 5 yılda şirketler en çok büyük veri ve yapay zeka alanında yetenek açığı bekliyor. Bu grafik gibi doğrudan sektörün ihtiyacına yönelik eğitim müfredatı oluşturulabilir.
Araştırmaya katılan gençler sektördeki firmaların aradığı yetkinliklerle üniversitelerde verilen eğitimlerin kazandırdığı bilgi ve beceriler arasında bir boşluk olduğunu ifade etmişler. Bu noktada eğitimin kalitesi arttırılırken gençlerin eğitim hayatlarında edindiği bilgi ve beceriyi teoriden pratiğe dönüştürebilmeleri için fırsatların yaratılması gerekiyor. Bu sayede iş hayatına atılmadan önce gençler, hem sektörde kendilerini nelerin beklediği hakkında fikir edinebilir ve bunlar için bireysel olarak önlemlerini alabilir hem de sektörü tanıyarak kariyerleri için hedeflerini belirleyebilirler. Ayrıca şirketlerin işe alım yaparken tek beklediklerinin teknoloji platformlarına hakimiyet olmadığını bilinen bir gerçek. Bu noktada araştırmaya katılan şirketlere işe alım yaparken aradıkları beceriler sorulmuş ve ortaya şöyle bir grafik çıkmış:
Grafiğe göre en çok önem verilen beceri problem çözme becerisi daha sonra da yeni alanları öğrenme becerisi. Bunları sosyal iletişim ve takım çalışması becerileri takip ediyor. Önem derecesi en dağınık beceri olarak da İngilizce seviyesini görüyoruz. Bunlar göz önüne alındığında gençlerin öğrenmeyi öğrenmesi ve iletişim yeteneklerini kuvvetlendirmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
Teoriden pratiğe geçişte üniversiteler ve sektör arasında yapılacak işbirlikleri en önemli konulardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu sayede üniversiteler sektörün ihtiyaçlarına yönelik niteliği arttırıcı önlemler alabilir, gençler uygulamalı eğitimlerle bilgi ve becerilerini pratiğe dönüştürebilir ve sektördeki firmalar da iyileştirici önlemler alabilir.
Herkese iş düşüyor
Özel sektörün eğitime yönelik verebileceği destekleri teknolojik altyapıların güçlendirilmesine katkı sağlamak, gençler için staj imkanları sağlamak ve staj kalitesinin iyileştirilmesine çalışmak olarak sıralayabiliriz. Bu konuda devletin sağlayacağı teşviklerle sektörün yükünü azaltılırken görece küçük şirketlere de bu sürece katılabilmeleri için fırsatlar sağlanabilir.
Üniversitelerin yapabileceklerini ele alırsak sektör deneyimi olan akademisyenleri istihdam etmeyi örnek olarak gösterebiliriz. Sektör deneyimi olan akademisyenler, gençlerin mezun olduklarında nelerle karşılaşabileceklerini bildikleri için gençleri bu konuda hazırlayabilirler. Sektör ve eğitim arasındaki uyumsuzluğun en büyük sebeplerinden biri kapsamlı veri eksikliği. Bu sorunu çözebilmek için üniversitelerin araştırma konusunda teşvik edilmesi gerekiyor. Bu araştırmaların gerçekleşebilmesi için de devlet veya özel sektörden gerekli fon desteğinin alınmasına gereksinim duyulmaktadır.
Sivil toplum kuruluşlarının gençlerin sektöre hazırlanmasındaki rolü büyüktür. Öğrencilere fırsat eşitliği sağlayabilme açısından ülkemizin çeşitli şehirlerinde eğitim verilmeli. Deneyim kazanabilmeleri için belirli süreler boyunca hem eğitim hem de tam zamanlı çalışma imkanı gibi imkanlar sağlamaktadırlar. Bu sebeple sivil toplum kuruluşlarının da bu alandaki bütün paydaşlarla bir arada hareket ederek sektörün ve gençlerin eksik yanlarını gidermeye devam etmesi büyük önem taşımaktadır.
Ülkece kalkınabilmek ve bir teknoloji merkezi haline gelebilmemiz için tüm paydaşlar elini taşın altına koymalı ve daha çok araştırma yapmalıyız. Gelişen teknolojileri ve şartları takip edebilmek, bu alanlarda bayrak taşıyan ülke olabilmek için bu araştırmalara değer vermeli ve dikkate almalıyız. Gençlerimizi yüksek katma değerli alanlara yönlendirmeli ve bu alanlarda eğitimi en üst seviyeye taşımalıyız. Ancak bu sayede ekonomik ve toplumsal kalkınmamızı sağlayabilir ve tüm dünyada sözü geçen bir ülke haline gelebiliriz.
Kaynak: Türkiye Teknoloji Sektörü Durum Analizi Araştırma Raporu